Göbekli Tepe

Göbekli Tepe Genel Görüntü

Göbekli Tepe Şanlıurfa’nın 15km kuzeydoğusunda bulunan bir ören yeridir. Kireçtaşı kayalardan oluşan bir platonun üstüne kurulmuş, 300 metre çapında bir höyüktür. İnsanlık tarihinin en eski anıtsal mimari yapılarına ve farklı hayvan figürleri ile süslenmiş dikilitaşlarına sahiptir. Göbekli Tepe yerleşik hayata geçmemiş insan gruplarının zaman ve emek gerektiren görevler için işbirliği yapabildiklerine dair kanıtlar sunmuştur. Bu kıymetli ören yeri 2018 yılında UNESCO Dünya Miras listesine alınmıştır.

Göbekli Tepe’nin Hikayesi

Tim Newcomb’un Popular Mechanics’de yayımlanan makalesinde “Dünya’nın En Etkileyici 20 Antik Yapısı” listesinde Türkiye’den iki yapı kendisine yer buldu; Göbekli Tepe ve Urartu Krallığı döneminde yapılmış olan Van Kalesi. Bu son örnekten de anlaşılacağı gibi Göbekli Tepe tüm dünyada insanların ilgisini çekmeye devam ediyor.

Acaba tüm dünyanın ilgisini çeken ve ev sahipliği yaptığımız bu antik değeri ne kadar tanıyoruz? Bu yazımızda Göbekli Tepe’nin gizemini bunu en iyi bilen insanların başında gelen Klasu Schmidt’den öğreneceğiz. Prof.Dr Klaus Schmidt araştırmaların başladığı ilk günlerinden hayatını kaybettiği 2014 senesine kadar Göbekli Tepe çalışmalarının içinde olmuş ve büyük bir bölümüne başkanlık etmiştir. Gözlem ve yorumlarını “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı – GÖBEKLİ TEPE – En Eski Tapınağı Yapanlar” kitabında bizlerle paylaşmış. Bakalım tarih öncesi çağların bu “en eski tapınağı” hakkında bize neler anlatmış.

Temel Kavramlar

19.yüzyılın başında Danimarkalı Christian Thomsen, Kopenhag Ulusal Müzesi’ndeki eserleri düzenlerken taş, tunç (bronz) ve demir eserlerin farklı dönemlere ait olduğunu görür. 1836 yılında yayımladığı kitapta bu sistemi “üç çağ sistemi” adı ile anlatır. Bu sayede tarihöncesi arkeolojinin omurgasını oluşturan bir kronolojik sistem yaratmıştır.

1865 senesinde İngiliz John Lubbock bu sistemi detaylandırmıştır. Taş Çağ’ını Eski (paleolitik) ve Yeni Taş Çağı (neolitik) evrelerine ayırmıştır. Yani Neolitik kültürlerin yerleşik ve köylü, Paleolitik kültürlerin ise sürekli yerleşmenin olmadığı avcı toplum karakteri taşıdıklarını söylemiştir.

20.yüzyılın ortalarında ise önemli bir gelişme oldu; Schmidt bu gelişmeyi “Eriha Şoku” olarak isimlendirmektedir.

Önemli Buluşlar

Eriha’daki (Ölü Deniz’in kuzey sınırında) buluntular dış görünüş olarak, bilinen anlamda Neolitik Çağ’a tarihlenebilmekteydi. Ancak o döneme ait karakteristik işaretlerden olan çanak çömlek yoktu; yani Neolitik Çağ’ın çanak çömleksiz dönemi ile karşıkarşıyaydılar. Neolitik Çağ; yerleşik hayat, bitki tarımı ve böylece besin üreten yaşam tarzı ile kendi göstermekteydi. Ancak Eriha bu tanımın dışında kalarak arkeologların zihninde yeni soruların oluşmasına neden olmuştu.

Eriha’da dikkat çeken hususlardan biri bulunan isklet sayısının az oluşudur. Aynı zamanda bu iskeletler arasında genç insan oranı da alışılandan çok daha fazladır. Bu durum bu alana gömülenlerin özellikle kurban edilmiş insanlar olabileceği olasılığını aklımıza getiriyor.

1967 senesinde bir Taş Çağı kenti daha bulunmuştur ama bu sefer Anadolu’da; Çatalhöyük. Burayı çanak çömlekli neolitiğin başlangıcına yani MÖ 8binin ikinci yarısına konumlandırmak mümkündür. 1983 senesinde bir önemli buluş da Nevali Çori (Hilvan, Şanlıurfa) olmuştur. Çanak çömleksiz neolitik çağa ait bu büyük yerleşkenin keşfi Yakındoğu Neolitik tarihini büyük oranda etkiledi.

Bilim insanları 1994 yılında çanak çömleksiz döneme ait yeni bir yerleşke daha buldu; Urfa yakınlarındaki Gürcütepe. Gürcütepe su kaynaklarına ve tarım alanlarına yakın bir yerleşkedir. Genel yaşam birimlerine ve az sayıda özel binaya sahiptir. Evcilleştirme ve kültüre alma belirtileri vardı. Akıllardaki soru şuydu; acaba bu bölgede gözden kaçırılmış başka antik yerleşkeler olabilir mi?

Schmidt’in Çıkarımları ve Aklındaki Sorular

Neolitik ile çanak çömleğin ayrılmaz bir bütün olarak görülmesi geçerliliğini yitirmiştir.

Schmidt insanların yerleşik hayata geçiş sürecinin sadece doğanın onları yeni bir yaşam tarzına yönlendirmesi ile gerçeklemediği savunmuştur. Bu değişimin aynı zamanda Paleolitik Çağ’dan beri etkili olan Ritüel, Kültür ve Din gibi kavramsal ihtiyaçları da göz önünde bulundurarak açıklanması gerektiği sonucuna varmıştır.

Acaba Anadolu’da Nevali Çori’e komşu yerleşkeler ne kadar uzaklıktaydı? Bunların hepsi birbirine benzeyen köy benzeri yerleşmeler miydi? Yoksa aralarında bir yerleşim hiyerarşisine işaret eden önemli yerleşmeler de var mıydı?

Göbekli Tepe’nin Tarihi

Göbekli Tepe’nin varlığı ilk olarak 1963 yılında yapılan yüzey araştırmaları sırasında keşfedilmiştir. Bölgedeki araştırmalarının sonuçları 1980 senesinde makaleleştirilmiştir. Klaus Schmidt ilk olarak 1994 senesinde bölgeye gelmiştir. Nevali Çori’deki tecrübesinin de etkisi ile Göbekli Tepe’deki potansiyeli görerek 1995 senesinde kazılara başlamıştır.

Yapılan çalışmalarda insanların bölgedeki faaliyetinin günümüzden yaklaşık 11.600 yıl önce başladığı belirlenmiştir. Günümüze kadar 6 anıtsal yapıya (A, B, C, D, E ve F yapısı) ulaşılmıştır. Oval planlı ve 20metreye varan çaplardaki bu yapılar insanlık tarihinin bilinen en eski anıtsal mimari örnekleridir.

Göbekli Tepe’nin Farkı

Yukarı Mezopotamya’nın bilinen ilk Neolitik yerleşmeleri ile yapılan karşılaştırmada Göbekli Tepe’de o zaman kadar hiçbir yerde görülmeyen yoğunlukta ritüel (ayin) buluntuları olduğunu gördük. Schmidt tüm gözlem ve değerlendirmeleri sonucunda Göbekli Tepe’nin bir köy yerleşkesi olmadığı sonucuna varmış.

Tarih öncesi dönemlere ait insanların hayat biçimlerini sadece tarım ve hayvancılıktaki yetkinlikleri üzerinden açıklamak yeterli olmaz. Yani düşünce ve yaratıcılıklarının sadece günlük var olma kaygısı (beslenme, barınma, hayatta kalma gibi) ile sınırlı olmadığı; aksine sanat ve mitsel konularla da uğraştıkları açıkca görülmektedir. Yaşam alanlarında bulunan kanıtlar bir dinsel yönelimin ana hatlarından bahsetmemizi sağlar. Ele geçen buluntular buranın bir Ölü Kültü Anıtlar Alanı olduğu konusunda yoğun veriler sunmaktadır.

Göbekli Tepe Sembolleri

Dikilitaşlar üzerinde bulunan heykel ve sembollerin genel bir çerçevesini çizmemiz gerekirse “saldırgan hayvan” tiplerinin çoğunlukta olduğunu söyleyebiliriz. Tehlikeli görünüme sahip bu heykellerin & sembollerin “tehlikeleri uzak tutmak” amacıyla yerleştirilmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Göbekli tepe hayvan Sembolleri Tilki
Göbekli Tepe’deki Hayvan Sembolleri

Nevali Cori’de kuş ve insan heykellerine rastlanırken hiç yırtıcı hayvan betimlemeleri görülmemiş olması buranın Göbekli Tepe’den çok farklı bir işleve sahip olduğuna işaret etmektedir. Özetle Nevali Çori yaşayanların yeriydi; Göbekli Tepe ise ölülerin.

Göbekli Tepe’e Veda

M.Ö. 8. bİnyıl başlarında Göbekli Tepe’deki insan faaliyetinin sona erdiği tahmin ediliyor. Avcı topluluklar tarım toplumlarına dönüşerek yerleşik hayata geçmişlerdi. Bu sebeple de yakınında tarıma elverişli toprak olmayan, su kaynaklarına uzak olan Göbekli Tepe terkedilmiş ve çok daha fazlasını vaad eden vadi yerleşmeleri kurulmuştur.

Sonuç

Göbekli Tepe gibi merkezlerin göçebe insan gruplarını birleştiren, aralarındaki iletişimi geliştiren unsurlar olduğunu düşünebiliriz. Bu birlikteliğin temel başarısı kaldırılması zor taşları yerinden oynatmaktan veya inşaa edilmesi zor yapıları var etmekten çok daha ötedir. Böylesi merkezler sayesinde insanoğlunun var olan bilgi ve tecrübesi farklı gruplar arasında yayıldı ve çoğaldı. Böylelikle sadece teknik, avcılık ya da tarım ile ilgili sorunlar çözülmüyordu. Bu durum aynı zamanda insan grupları arasındaki düşünsel değiş tokuş için de bir ortam sağlamaktaydı.

Referanslar

  • Tim Newcomb, “The World’s 20 Most Impressive Ancient Builds”, Popular Mechanics, 2021.
  • Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Göbekli Tepe Ören Yeri Sanal Müze; https://sanalmuze.gov.tr/TR-259963/gobeklitepe-oren-yeri—sanliurfa.html
  • Klaus Schmidt, “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı GÖBEKLİ TEPE En Eski Tapınağı Yapanlar”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir